Ana içeriğe atla

Yoksulluk

Kendi için üzülmez yoksullar. Kendi olamayacak kadar kendilerinden geçmişlerdir. Sınırını bilendir yoksul. Eksiğini fazlalığını. Kendine ayakkabı alamadığı için üzülmez yoksul. Ama çocuğuna alamadığı ayakkabı için dünya bin defa yıkılır başına. Sırtındaki yırtık gömlekten gocunmaz; çocuğuna yeni bir gömlek alabilmişse dünyalar onun olmuştur. Biz onlara acıyarak bakarız, nasıl olsa her şeyimiz tamdır, mükemmeldir. İslamcıyız, iyi adamlarız onların hakkını savunuruz arada bir. Yoksullar için yola çıkarız bazı bazı. Sen elindekileri kaybetmekten korkuyor musun, o zaman önce kendin için üzül. Yoksul, taştan ekmeğini çıkaracaktır. Sen sadece taşın övgüsünü yapıyorsun. Taşa elin hiç değmemiş. Sen dünyaya kafa tutuyorsun ama dünya hiç başına yıkılmamış. Kendi korkularını hakikat sanıyorsun. Tok olduğun için, şükür onlar gibi de olabilirdik diyorsun. Şükür Allah’adır; sen malının bolluğuna tapınıyorsun. Yoksulun başı öne eğiktir, boyun eğenler kötüdür diyorsun. Yoksula boyun eğdirenin ne olduğunun farkında bile değilsin; çünkü sen bizzat osun. Yoksul soluk aldığında başını göğe kaldırır ve Allah der. Rızkın Allah’tan olduğunu bilir; isyanı da itaati de bunun içindedir. Sen ne kadar çok büyürsem o kadar çok güçlenirim diyorsun. Yoksula gönderdiğin yardım paketinin altında şirket reklamın durur. Sağ elin verdiğini sol el bilmeli ki, sağ elimle verdiğimi sol elimle geri alayım. Erzurum’dayız, kış kıyamet. Erzurum’da kenar bir mahallede ev tutuyoruz, kış kıyamet. Odunumuz yok, kömürümüz yok, kış kıyamet. İslamcı geçinenlerin yanında da kalmışız; biliyoruz ki herkes kendinin başının çaresine bakacak. Gece için korkuyoruz. Kapımız çalıyor, kenar mahallenin kenarda kalmış insanlarından biri. Tenekeden bir soba getiriyor, bırakıyor kapıya. Biraz sonra kucağında odunlarla geliyor, bırakıyor kapıya. Ramazandayız, kış-kıyamet, yemeğiniz yoksa akşam bekleriz, diyor. Hani lan herkes kendi başınaydı. Tam da böyle değildi, karşılığında alabileceğin daha değerli bir şey varsa o zaman verirsin, o zaman işte “biz”dik. Akşam evde soba yanıyor, sobanın üstünde çay. Rızkın nereden geleceği belli mi? Yoksulluk nedir, kendi için üzülmek değil; sevdiklerine ulaşamadığı için üzülmektir. Hayat çok acıtıcı bir şey. Hakikat çok acıtıcı bir şey. Zulme uğramak, hakkının elinden alınması çok can acıtıcı bir şey. Günyüzü görmek der halk. Günyüzü görmemek çok acı bir şey. Ama yoksul can acısı nedir bilmez; çok çabuk geçer onu. Ya boynuna bir ip geçirir yada taşı sıkar ekmeğini çıkarır, her türlü güce karşı. Sen halk hakkettiği gibi yönetiliyor diyorsun, halkın önüne sürülenden haberin yok. İftira atıyorsun, Kuran’dan ayet sunuyorsun. İftira büyük günahtır. Halk büyük günahlardan nefret eder; büyük günahlara bulaşsa da en azından bulaştığının günah olduğunu bilir. Kendini bilir; sen kendim diye kimi biliyorsun, inandığın Allah, halkın Allah’ı değil. Allah kimsesizlerin Allah’ıdır. Sevdikleriyle sınananların Allah’ı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...