Ana içeriğe atla

Erkhan is not Ours

Her an vestiyere ceketini bırakacakmış gibi hazırda duranların müzisyeni Erkan Oğur. Öylesine temiz ve müzik yaptığı toprağın karmaşasından uzak bir süzülmüşlüğü var ki müziğinde; girişte ceketinizi bırakmazsanız o temizliğe halel gelecekmiş gibi bir durum var. Popüler olan kayıtları türküler olmasına rağmen dinleyici kitlesine halkı bir süzülmüşlük perdesinden izletiyor bu yüzden. Halkın bilgeliğini ve görgüsünü görebilmenin en önemli yollarından biridir türkü. Fakat Erkan Oğur’un elinde bu yol imkansız hale geliyor. Başarısız bir jazzman ve kötü bir psychedelic tecrübesi olması bu imkan kısıtında önemli paya sahip. Esas önemli etken ise türküleri seslendirirken ve çalarken yaptığı tahribat. İnsanlar da burada zokayı yutuyor. Bu tahribatı (deformasyonu) bir yenilik (reformasyon) olarak görme hevesindeler çünkü. Özgürlükçü düşüncenin, bireyselleşmenin her tür yeniliğe -araya hiçbir perde koymadan- kapı açması yüzünden. Babaları peruk taksa “annem” deyip bağırlarına basacaklar neredeyse. Bu hastalıklı bakış halkı ve halka ait olanı folklorik bir öğe gibi görme alışkanlığını getiriyor.

Zülfü Livaneli, Hacı Taşan’ı Elia Kazan’dan öğrendiğini itiraf etmişti. Müzik yapmaya buradan başlamadığının bir ispatıdır bu. Fakat kendisini “dünya müzisyeni” olarak tanımladığı için fazla rahatsız edici görünmüyor artık halka olan uzaklığı. Bir ikiyüzlülük yok yani Livaneli’de. Burası için müzik yapmadığını söylüyor zaten. Erkan Oğur ise bu ikiyüzlülükten kendini kurtarabilmiş değil henüz. Batıya, dünyaya geçişme, kendini kabul ettirme iddiasını hala taşıyor olsa da bunun bir avuç kabiliyetsiz seçkinler ordusuyla mümkün olamayacağının farkında. Bu yüzden ne İsa’dan ne Musa’dan vazgeçebiliyor. Bunlar Erkan Oğur’un müzik kariyeriyle ilgili belirleyici kilometre taşları. Bizi daha çok ilgilendiren ise Erkan Oğur’u kültürcü, folklorik bir iddia ile dinleyenlerin andavallığı. Bugün Erkan Oğur dinlemek, ona yerlilik atfetmek ömür boyu Hacı Taşan yahut Muharrem Ertaş dinleyememe -dolayısıyla halktan uzaklaşma- cezasına çarptırılmak demektir. Eskaza Taşan/Ertaş dinleyen olsa bile muhakkak katlanılamaz bulacaktır. Seslerindeki katılık, müziklerindeki hamlık bu andavalları ifrit eder. “Ceketinizi alabilir miyim?” diye önlerine eğilecek bir fraklı bulamazlar çünkü. İnsanın suratına tokat gibi çarpar Muharrem Ertaş’ın sesi. “Gönül ne gezersin seyran yerinde / Alemde her şeyin var olmayınca” Bu sözler ninni gibi ağlak/mıymıntı halde çıkamaz ağızdan.

Erkan Oğur, halka ait bir müzik yapmadığını, buraya ait olmadığını itiraf etmelidir. İtiraf etmeyerek kendi işini de zora sokuyor. Seçkinlerin zaten türkü diye bir derdi yok. Erkan Oğur’un hitap ettiği sonradan görme seçkinler ise pamuk ipliğiyle bağlı olduğu değerleri sırtından atmak için bir işaret bekliyor. Fakat Oğur’daki ikiyüzlülük bunu itiraf etmeye engel gibi görünüyor. Öyleyse bize düşen bu işareti vermektir: Erkhan is not Ours.

Yorumlar

  1. Öyle fazla müzikten anladığım söylenemez. Sadece dinlemek için kalitelisini seçme gayreti içindeyim Erkan Oğur'da dinlediklerim arasındadır. Şunu sorma gereği duydum; eğer yukarıda yazanları kabul edersek, Türkiye'de oyun havasında çalınıp söylenen ve göbekler atılan ağıtı "Hey Onbeşli"i bir ağıt gibi icra eden belki de ilk sanatçı Erkan Oğur'u nereye koyacağız. Bir de Aşık Sıdkı'nın Efendimiz'e (A.S) yazdığı söylenilen Zülfü KAküllerin Amber Misali diye başlayan o mükemmel eseri çıplak sesle yakarırcasına okumasını nasıl değerlendireceğiz.

    YanıtlaSil
  2. Biz burada Erkan Oğur'un yaptığı işin halkla ve popülizmle bir alakası olmadığını söyledik. Bunu anlamak da zor değil. Halk Neşet Ertaş'ı, Muharrem Ertaş'ı ya da halk ozanı adını verebileceğimiz Mahsun-i Şerif'i ya da Aşık Veysel'i hatta Kazancı Bedih'i biliyor da Erkan Oğur'u neden bilmiyor asıl soru bu? Yoksa Erkan Oğur'un yaptığı değerli işler mevzu bahis değil. Bu değerli işleri kimin için yapıyor biz ona bakıyoruz.

    YanıtlaSil
  3. Melek hanımın cevabı mevcut metne bir parantez açıyor bu çok iyi oldu. Bunun yanında halk tarafından bilinme noktasında katılamayacağım çünkü yazıdada çizilen imaj bir niyet okuması. Halka değil de diğerlerine yani elitlere müzik yaptığı söyleniyor ki bu ciddi bir söylev. Verdiğim ikinci örnekten yola çıkarak söylersem o çıplak sesi duyan biri istisnasız merak edecektir kim bu diye ve anlayacaktır da çünkü bir duruluk mevcut. Bunun dışında yazıda bahsedilen tahribat bahsine dönersek İ.Hakkı Demircioğlu'yla beraber yaptıkları çalışmalarda kendilerinin söylemiyle dikkat ettikleri çok mühim bir husus vardır: Yöre yöre dolaşıp eserlerin kaynağına inme gayretinde olduklarını ve asıllarına sadık kalarak icra yolunu seçtiklerini eğer bir örnek yok ise de dönemi ve yöreyi tanıyıp tahayyül yoluyla bestelediklerini ve bu hususa ciddi bir önem ve zaman ayırdıklarını belirtirler. Yine bir örnek: Sanırım albümlerinde yoktu lakin bir konser kaydından dinlediğim "eşref bey ağıtı" eseri baştan aşağı halktır. Giresun yöresinde yaşanmış bir olaydan hareketle yakılmış bir ağıttır ve şöyle bir cümle vardır ağıtta "Giresunda Dostum var O da nafile" bu baştan aşağı yerlidir ve çetrefilli bir yanı yoktur. Buradaki çaresizliği anlamak noktasında kimsenin eksik kalacağını düşünmüyorum. İ.H. Demircioğlu'na vokal ile eşlik eder E.Oğur ve bu son kısmı o muazzam tiz (deniyor sanırım) sesiyle tekrarlar ki halk da bilmem kim de çaresiz kalır

    YanıtlaSil
  4. niyet okuması filan yok. kılavuz adına erkan oğur'la yaptığımız söyleşiyi bulup okuyun. kendisinin, kendi gibilerin müzik filan yapmadıklarını, neşet ertaş ve benzerlerinin müzik yaptığını, kendisinin sadece müzik üzerine bir çalışma yaptığını, müziği rafine ettiğini söylüyor. halkla ve halkın müziğiyle hiçbir ilgisi yok erkan oğur'un, iyi tarafı kendisinin de bunun idrakinde olması.

    YanıtlaSil
  5. ayrıca bir şeyi sizin beğenmeniz sadece onu sizin beğendiğiniz anlamına gelir. halka ait olup olmaması nesnel bir konudur. halkın karşısında çaresiz kalacağı bir müzik de olamaz, zaten halk ve folklor olmazsa müzik diye bir şey de olmazdı. burjuvalar halkın müziğini alır kılçıklarından yani acılarından sevinçlerinden arındırıp kendi hazımlarına uygun yani zevkli ama etkisiz hale getirirler. artık ne güftede ne söylendiği ne de ezginin neye değdiği önemlidir. içki mezesinden bir farkı kalmamıştır. çoğu zaman da içki mezesidir. islamcıların erkan oğur hastalığına gelince kaşıntıdır geçer.

    YanıtlaSil
  6. Bahsettiğiniz söyleşiyi okuyacağım, sonrasında umarım söylediklerinizi kafamda bir yere oturtabilirim, bu haliyle maalesef yavan kalıyor...

    YanıtlaSil
  7. Erkan Oğur'un bahsi geçen yerdeki sözleri tevazudur. Arslanbenzer gibilerin asla anlayamayacağı bir şey. Erkan Oğur sevgisi onun müziğinden kaynaklanmaktadır yoksa islamcılara hitap etmesinden değil. Zaten islamcılar kadar toplumun diğer kesimlerince de sevilmektedir Oğur.. Bir sanatçının kalitesi müziğinin dinlenme oranıyla doğrudan bağlantılı olacak diye bir şey yok.. Zaten bunu kıstas ve bir burjuva eğilimi görüyorsan kendi dergindeki reklam ritüelinle çelişiyorsun demektir. acınacak bir durum..

    YanıtlaSil
  8. Erkan Oğur'u anlamak..

    ..diye bir şey yok. Meşhur zeynebim türküsünü, bizim nineler der ki, eskiden köylerde düğünlerde çalınırmış. Oldu erkan'ın elinde meditasyon. Yalan değil, erkan oğur'u ilk keşfeden benim, hatta eşkiyadan da önce,unkapanında işte, albüm araştırmaları yaparken, hatta bu sivasta ölen hasret gültekinle beraber, alıp albümlerini dinlemiştik.

    Erkan oğur'un tezi şu: Ben diyor, türküleri salt eğlence bazında yorumlanmasına karşıyım gibi. Yani, mesela bir cengiz özkan sevgisi de malum, ama mesela o da, alevi müziğini dini amaçlı kullananlarla beraber teretede bir programına şahit olduk.

    olaylar, siyaset, mezhepler dışında, ben erkan oğur'dan zamanla bir kırklar meclisi buğusu mu diyim, "sis"i mi diyim öyle bişey almaya başladım. Alakası olmayabilir. Diğer kesimlerce sevilmesi de daha çok bülent ortaçgille konserlerinden kaynaklanır. Çok mütevazıdır, sahnede nerdeyse görünmez vs vs. Açıkçası en sağlıklı bakışın onun gitaristliği üzerinde yoğunlaşması gerektiği düşüncesindeyim.

    YanıtlaSil
  9. "Yöre yöre dolaşıp eserlerin kaynağına inme gayretinde olduklarını ve asıllarına sadık kalarak icra yolunu seçtiklerini eğer bir örnek yok ise de dönemi ve yöreyi tanıyıp tahayyül yoluyla bestelediklerini ve bu hususa ciddi bir önem ve zaman ayırdıklarını belirtirler."

    böyle buyurmuş remzi bey. ben tashih edeyim: erkan oğur'un sadece alvarlı efe hazretlerinin eserine ekleyip çıkardıklarının günahı istanbuldan erzuruma yol olur.

    YanıtlaSil
  10. Abdullah Bey'in yorumunu yeni gördüm. Bahsettiği eseri bilmeden dinlemeden bir şey diyemem lakin verdiğim diğer örnekleri bir tek ben mi dinledim merak ediyorum doğrusu... Değişik şeyler denediği doğrudur bir Zara türküsünün içinde Harput ile alakalı söyledikleri için de ne alaka diyenler olmuştur ama onlarda mevzuya coğrafi yaklaşıp ortak acıyı görmemişlerdi. Neyse eserin ismini rica ediyorum dinlemek için...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun