Ana içeriğe atla

Oruç tutmak, fakir olmak

Araplarda namaz, Türklerde oruç dinin son halkasıymış. Yani namaz kılmayan Arap, oruç tutmayan Türk müslümandan sayılmazmış, ya da kendini müslüman saymazmış. Oruç tutmayıp kendini en iyi müslüman sayan çok Türk gördüm ben. Ama ilişmek istediğim konu bu değil. İstatistikler. Her Ramazanda oruç anketleri peyda olur basında. Bu sefer pek fazla bir şey göremedik; ama şimdiye kadar yapılmış amatör ve profesyonel anketlere göz attığımızda, Türklerin oruca gerçekten de büyük değer verdiklerini, yüzde 85'lere varan bir oruç tutma yüzdesi olduğunu görebiliyoruz. Bunun gelir dağılımı istatistikleriyle örtüşeceğini düşünmüştüm. Haklı da çıktım. Nüfusun sadece yüzde 15 kadarı zengin sayılacak gelire sahip. Hiç oruç tutmayanların oranı da o civarda. Ve hemen hemen de aynı kişiler. Oruç tutma istatistikleri çok genel, bu yüzden de haddinden fazla şey açıklamasını isteyemeyiz. Ama oruç tutmakla fakir, fakire yakın olmak aynı şey bu memlekette. Manen böyle, ama maddi olarak da böyle olduğuna dair istatistiksel delil var. Orucun manasına da bir katkı kabul edilebilir bu durum. Bütünün parçası olmak demek oruç. Tek başına tutuyorsun, bedenen yapıyorsun bunu. Yapmazsan başkası oluyorsun ve bazıları da başkası olabilmek için orucu bırakıyor zaten. Üniversite için ya da çalışmak için büyükşehre gelenler mesela. "Liseyi bitirene kadar hep tutardım" diyen çok insan gördüm. Neyi tutuyorlardı da bıraktılar? Tabii ki asli unsura mensup olmayı, yerliliği, müslümanlığı. Bıraktıkları da odur büyükşehirlerde. Onları geri döndürmek zor. Mutlaka bir gerekçeleri var oruçtan ve müslümandan kaçmak için. Bırakalım kaçsınlar. Serbest irade daha iyidir. Liseyi bitirene kadar herşey çok kolay zaten bu memlekette. Lise biter, serbest irade gelir, namuslu musun gavur musun o zaman çıkar ortaya.

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. erdem'i anlamak, erdem arkadaşımı diyeyim çok önemli bir şey. Dobralığı anlamaktır yani. 5 öğün ama herkes durumu biliyor, hepimiz açız sonuçta. Yemek serbest. Sorduğu bilmece şuydu erdemciğimin: Oruçlusun ramazan, top patlamasına 10 dakika var. jennifer lopez geldi, ha gitti ha gidecek. 2 ay'ı göze alır mısın..

    Bu bilmecede hayatın baya bi sırrı saklı galiba.

    YanıtlaSil
  3. biz burda halkçılık öğretmek için çabalıyoruz. ama arkadaşların çoğu halk görse su aygırı filan sanacak durumda. türk askeri oruç tutmaz. doğru ya da yanlış, cihatta oruç tutulmamasından yola çıkılır ve asker vazifede sayıldığı için oruç tutmaz. islamın popülist bir yorumu, alimler fazıllar ismailler çobanlar halkın bu göreneğini tartışsınlar acaba doğru mudur yanlış mıdır diye. ben anlamaz. ben askere gidecek olsam büyük ihtimal orucumu tutarım ama asker diye oruç yiyene hiç kızamam. burası böyle bir yer çünkü. kız adamın evine gidiyor. adam kıza kayıyor. günah mıdır? buyur bakalım.

    YanıtlaSil
  4. iyi de zaten asker olarak vazife başında öldüğün zaman şehit sayılmıyor musun. Kızamam kızamam diyorsun, kendini sahabe yaptın, yatakhane arkadaşlarını bilmemne, sonra kaydırak. Alan razı veren razı oldu, kim si.erse si.sin bana ne ya.

    YanıtlaSil
  5. Kaymak gibi denen bişey var, kayıyorsun sonra. Herşey olur hayatta. Yavrum, gözünün önünde millet 31 çekiyor, sabahtan akşama yorgan altına gireninden yorgan tepesine çıkan herkesi görmüşsün, keraneye gideni görmüşsün onu bunu görmüşsün, yani bütün aşamaları görmüşsün anlatabiliyor muyum, ondan sonra kız adamın evine gelirse adam ne yapsın.. Nerden kurtarsın yani. Nasibin veya hatunun koyduğu sınır neyse ordan kurtarırsın. Ama kendini nerden çektiğine de bağlı. Uçurumu ne kadar farkettiğine bağlı. Mantıklı bir son yok çünkü.

    Derler ki, faziletlerini mi artık neyse o işte, kendinden bilme. Günahlarını ise, kendi nefsinden bil. Ne diyim halk bunu bilir yani. Der mesela, genç yaşta bu kadar softa olursan, ilerde dağıtırsın, böyle bir şey bilinir yani.

    YanıtlaSil
  6. Dinin son halkası, nafile ibadetler denen kısım benim anladığım. Şöyle bir şey, iki tip nafile ibadet var. Nafile namaz, nafile oruç. Yaşlılarımız genelde nafile namazdadır. Ne biliyim tesbih namazı, teheccüd. Gerçekte bu nafile namazlar bildiğim kadirilikte önemlidir. Halkta Hatta Hafız Yusuf Tavaslı, gibi şeyler biraz. Oruç mutasavvıfın ibadeti. Çok halk bazında aşırıya gidildiğini zannetmiyorum, çünkü peygamberimiz de ramazan haricinde mesela her gün tutmak gibi bir tutumu olmamış. Ama salı-perşembe hikayesi var.

    Burda soru, halk günaha nasıl bakıyor, yani legalleştirici bir tutumu var mı. Yani fıkıhtan sıyrılıyor mu. Benim bildiğim bizim millet sesini çıkarmaz yani, neyi yapmadığın sana giren bir şey. Ama kulağın küpeli cumaya gidiyorsan, küpe takmayıp cumaya gitmeyen birinden daha çok tepki alırsın. Çünkü racon meselesi. İbne kılıklı derler mesela. Sensual sensitive mi ne var ya. Yumoş.

    Biraz da şöyle bir şey, çok şeriatla yönetieln bir durum olsa, thanks god ılımlı islam:) var, hayır ılımlı islam yok, halkın yaşadığı bir islam var, o da şudur: Kaydın mı evladım, oldu bir hata, bundan sıyrılmaya bakalım. Napalım, seviyo musun falan.

    YanıtlaSil
  7. Onu artık her kimse onlar düşünsün. Her yer liste kaynıyor zaten, yoklama listesi gibi.

    Boşluk meselesinde şu var: Benim bildiğim şudur: İnsanın geçmişi, tamam mı, kendi narsizmindeki eksik kalan yanları toparlamak adına, bunun ney üflemekle alakası yok sadece, yani dindar-dinci-az dinci-modern-postmodern falan alakası yok, yani hacı psikolojisi meselesi değil, hala anlamakta güçlük çektiğim yeni moda nöropsikiyatristlerle de alakası yok ve çok da açıkçası kültürel hermenötik bir mevzu da değil.

    Kardeşim, sevilmeye ihtiyacın varsa, sevecek birilerini ararsın. Bunun 72 dilde de karşılığı budur. Bülbülün nece konuşursa konuşsun, gül nerdeyse oraya konarsın. Biraz hikaye bu.

    Çekim oluşur. Kadın kendi boşluğunu hisseder. Erkek de evrim aşamalarından geçtikten sonra, nedir onlar, bili bili-çük-pipi-sik-yarrak-dalyarrak-abdurrahman, feyzullah falan derken tamam mı, girecek bi delik ararsın hikaye bu. Aile içinde büyüyen insanlar, daha toplumsal normlarını bulur, daha rahattır bu konuda. Oturmuşluk vardır. Diğer türlü olduğu zaman, ruhundaki doyurulmamışlık devreye girer, acele kararlar olabilir, veya beklentilerin kaf dağının ardındadır, veya düşündüğün mistisizmle buluşmadığını görürsün bu işin, kanlı bişeydir sonuçta, ama en doğrusu şu: En başta aradığın şey, bulman gereken şey onda değil.

    Sonuçta insan gördüğünü yaşar. Aile ortamında büyüyen, daha rahat aile kurar. Daha kopuksan, aslında sıradan olan bir mevzu, gözünde büyüyebilir. Mucize yok çünkü.

    Herkes kendi deneyimini yaşar. Biraz ortaklık, az bencillik. Ama hatun geliyor kayılıyor hikayesi, 2 açıdan da çok bencilce, bir o kadar da çaresizce, anlatabiliyor muyum.. O mecburiyet hissi, tutku değil ama tutukluluk hali boktan bişeydir ve birisine yardım ederler, diğerini de koyverirler. Mesnevinin açılış hikayesi, sultan bir kızı beğenir ama kızın bir hastalığı vardır, meğer bir kuyumcu çırağına gönül vermiş, hala anlamam: Çocuğu hangi hükme göre harcadılar, zehirlediler, çirkinleştirdiler...Yani kızı kurtardığına değdi mi kalp doktorlarının, bilmiyorum varmış bir hikmeti falan..

    YanıtlaSil
  8. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  9. Valla Usta, seni ilgilendirir mi ilgilendirmez mi orası sana kalmış. Ama benim şu sırrı çözmekle içim çok rahatladı. Bu ortam buna vesile olduğu için senden Allah razı olsun.

    Kimse kendi kafasından çocuğu harcamadı. Çocuk kuyumcu çırağıydı ve işi mücevher yapmaktı. Zaten güzel olan çocukların başına gelen şeylerden biri de bunun başına gelmişti. Güzelliğini kendindne bildi de, mücevher aşırmaya kalktı.

    Söyleyeceklerimiz burda noktalanmış oluyor böylece. Allah inşallah sana kafa dengi, yanında olabilecek insanlar nasip eder. Allah'a emanet olun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun